MOSKOVA
Rusya Federasyonu’nun başkenti olan Moskova; bilim, kültür, turizm ve iş dünyasının merkezidir. Moskova adı tarihte ilk kez 1147’de anılmıştır. Şehrin kurucusu, Suzdal Prensi Yuri Dolgoruki’dir. Moskova’nın bu emsalsiz görünüşünde en iyi yerli ve yabancı mimarların ve sanatçıların büyük emeği vardır. Günümüzde Moskova, dünyanın en güzel başkentlerinden biri olmakla beraber dünya çapında öneme sahip bir kültür merkezidir. Bu şehir, ülkemize gelen yabancı misafirler arasında çok popülerdir. Moskova, Rusya’nın başkentidir. Moskova’nın tarihi, Yuri Dolgoruki’nin, komşusunu bir konu hakkında görüşmek için davet etmesiyle ve bu buluşmanın şerefine Moskova’da “büyük bir ziyafet vermesiyle” ilgili bir efsaneyle başlar. Yuri Dolgoruki Anıtı, merkezdeki meydanlardan birinde bulunmaktadır.
Asırlar önce şehir, yedi tepenin üstüne kurulmuştur. Kremlin’in kulelerinden birinin dikildiği Borovitski Tepesi’nin dışında diğer tepeleri görmek oldukça zordur. Rusya’nın sembolü Kremlin (Yunancadan çevirdiğimizde “Sarp Tepe” anlamına geliyor) ve Kızıl Meydan, Moskova’nın şüphesiz ilk önce görülmesi gereken tarihi yerleridir.
Moskova Kremlini’nin iç içe girmiş kuleleri ve duvarları İtalyan mimarların projelerine göre yapılmıştır. Rus Hükümeti, Kremlin’de çalışmalarını sürdürmektedir bu yüzden turistlerin ancak katedrallerin, en eski Rus müzesi olan Devlet Silahhanesi’nin, eşsiz kıymetli taş ve mücevher koleksiyonlarıyla Devlet Elmas Sergisi’nin bulunduğu bölümlere girmelerine müsaade edilmektedir.
Bir zamanlar Rusya’nın en yüksek yapısı sayılan 81 m. yüksekliğindeki Büyük İvan Çan Kulesi’nin bitişiğinde dünyanın en büyük çanı durmaktadır (Çar Çanı). Çan’ın ağırlığı 202 ton, uzunluğu ise 6,14 m.dir. Çan hiç çalınmamıştır, demiri döküldükten hemen sonra çıkan yangında (1737 yılında), büyük bir parçası kopmuştur. (Parça şimdi Çan’ın yanında durmaktadır). Biraz ötede, XVI. yy. dökme sanatı eseri 40 tonluk Çar Topu yer almaktadır. Çar Topu da hiç kullanılmıştır.
Moskova, kuzeyi ile güneyi arasında 40 km.den fazla, doğusuyla batısı arasında da 30 km.den fazla bir mesafe olan gerçek bir megapoldür. Banliyöleriyle beraber burada 10 milyonu aşkın insan yaşamaktadır. Moskova, dünyadaki en kalabalık nüfusa sahip şehirler sırlamasında beşinci gelmektedir. Turistler de dâhil olmak üzere, Moskova’ya her gün bir milyondan fazla insan gelmektedir. İş dolayısıyla ya da transit geçmek üzere Rusya’nın başkentine gelen insanlar, şehri biraz daha yakından görebilmek için iki, üç gün daha kalmaya çalışmaktadırlar.
Moskova’da 5 havaalanı, 9 demiryolu istasyonu ve 2 nehir terminali bulunmaktadır. Metro hatlarının uzunluğu 200 km.yi aşmaktadır, şu anda mevcut olan istasyon sayısı 160’tır ve buna sürekli yenileri eklenmektedir. Moskova’nın yeraltı sarayları ve salonları yarım asırdan fazla bir zaman önce yapılmıştır ve dünyanın en güzel yeraltı yapılarından biridir. Moskova Metrosu’nun ilk hattı 1935 yılında açılmıştır. Bilhassa “Mayakovskaya” ve ”Komsomolskaya” istasyonlarındaki yeraltı salonları, içlerinde en güzel olanlarıdır.
Moskova Nehri’nin üstünden geçen köprüler ve Yauza, şehri adeta süsler, hele bir de akşamları aydınlatıldıklarında, köprüler adeta bir ışık alevine dönüşür. Lujniki’deki 2 km. uzunluğundaki Metro Köprüsü, içlerinde en uzun olanıdır. Yauza’nın üstünden geçen en küçük köprü kemerinin uzunluğu 20 m.dir. Tek kemerli zarif Kırım Köprüsü, Moskova’nın en güzel köprüsüdür.
Başkentin mimari siluetini 40’lı yılların sonuyla 50’li yılların başında Stalin’in emri üzerine inşa edilen 7 yüksek bina ile de tanıyabiliriz. Bu yedi bina içerisinde en çok bilineni Vorobyevy (Serçe) Tepeleri’ndeki Moskova Devlet Üniversitesi’dir. Diğerleri yani Dışişleri Bakanlığı binası, oteller, iş yerleri ve apartmanların yükseklikleri birbirinden farklıdır. Moskova’nın külahlarla ve heykeltıraşlık sanatıyla bezenmiş göz alıcı gökdelenleri hakkında yapılan değerlendirmeler birbirinden çok farklıdır ama artık Moskova’yı onlarsız düşünmek imkânsızdır.
Başkent Moskova’da 60’dan fazla müze vardır. Bunlar arasında en çok tanınanlar, Kremlin, emsalsiz empresyonist ve modernist koleksiyonlarıyla Puşkin Güzel Sanatlar Müzesi ve Tretyakov Sanat Galerisi’dir.
Eskiden Moskova’da sayıları 500’e varan Ortodoks Kilisesi bulunmaktaydı. Günümüzde bunlardan sadece 150’si faaliyet göstermektedir, 100 civarında kilise de yeniden yapılmaktadır. Bunların içinde tarihi önem taşıması bakımından ilk sırada gelenler Kızıl Meydan’daki Aziz Vasili (Blajenni) Katedrali, bütünüyle restore edilen Kurtarıcı İsa Kilisesi ve Novodeviçi Manastırı’dır.
Moskova tiyatroları arasında en meşhur olanı, şüphesiz, Bolşoy’dur. “Rus Klasik Balesi”, her turistik programın vazgeçilmez duraklarındandır. Ülkemize gelen misafirler arasında çok popüler olan bir diğer sanat dalı da sirktir. Şehirdeki sirklerden ikisi, gösterilerine hiç aralık vermeden devam etmektedir.
Moskova’nın en yüksek noktası, Serçe Tepeleri’dir. Burada bulunan gözetleme alanından Moskova Nehri’ni yukardan seyrederek şırıltılarını dinleyebilir, üstü kapalı büyük spor alanı “Lujniki”yi seyredebilirsiniz.
Mihail Gorbaçov’un geçen yüzyılın 90’lı yıllarının başında Perestroyka (Yeniden Yapılanma) devrini başlatmasıyla beraber Moskova, çağdaş bir Avrupa kentine dönüşmeye başlamıştır. Yüzlerce bina yeniden yapılmakta, yeni ticaret, eğlence ve iş merkezleri kurulmakta ve ulaşım ağları örülmektedir.
Her yıl Moskova’da yeni gece kulüpleri, casinolar ve onlarca restoran açılmaktadır. Her büyük başkentte olduğu gibi burada da her ülkenin mutfağını bulmak mümkündür.
Moskova ve civarında, görülmeye değer çok sayıda çiftlik vardır. Kolomenskoye, Kuskovo, Ostankino ve Arhangelskoye, bunlardan sadece birkaçıdır. Moskova’da Zolotoye Koltso hattında bulunan ve büyük ilgi gören eski Rus şehirlerine turlar düzenlenir.
1. Rusya’nın sembolü olan Kremlin, Moskova’nın en eski yapısıdır. Rusya Federasyonu Devlet Başkanı’nın konağı Kremlin’dedir. Kremlin pek çok kez restore edilmiştir. Kırmızı tuğlalarla örülü kule ve duvarları, XV. yy.da yapılmıştır.
2. Moskova’nın en eski Katedral Meydanı, Kremlin’in merkezidir. Kremlin Katedralleri (Başmelek Katedrali, Meryem’e Müjde Katedrali, Çarların ve İmparatorların Taç Giyme Törenleri’nin düzenlendiği Uspenski Katedralleri) bu meydanda bulunmaktadır. Meydan da adını onlardan almıştır. Meydanda katedrallerin dışında ayrıca 1508’de yapılan altın başlı Büyük İvan Çanı ve adını ön cephesindeki hudutlardan alan, 1491’de inşa edilen Fasetalı Saray bulunmaktadır. Kremlin’in bu bölümünde merasim törenleri düzenlenir, yabancı ülkelerden gelen Büyükelçiler kabul edilirdi.
3. Projesini Konstantin Tan’ın çizdiği Büyük Kremlin Sarayı, 1849’da inşa edildi. İçinde İmparator ailesine ait odalar, muhteşem mobilyalarla döşeli kabul salonları, kristal ve porselen ev eşyaları bulunuyordu.
4. Büyük Kremlin Sarayı’nın en önemli salonu olan Georgiyev’de halen kabuller yapılmakta, Devlet Başkanı devlet nişanlarını burada vermektedir.
5. Kızıl Meydan, Moskova’nın ana meydanıdır. Burada resmi geçitler ve merasim törenleri yapılır. XV. yy.da ortaya çıkmıştır. Eski devirlerde en önemli buyruklar Kızıl Meydan’da verilirdi, Çar ve Patrikler halka buradan seslenirdi. Konstrüktivizm tarzındaki basamaklı bir binadan oluşan Lenin’in Mozolesi (Mimarı: Şçusev, Yıl: 1924) ve Aziz Vasili (Blajenni) Katedrali de buradadır. Son zamanlarda Kızıl Meydan, dünyaca ünlü sanatçıların konser verdikleri bir yer olarak da kullanılmaya başladı. Luciano Pavarotti, Plasido Domingo, Mstislav Postropoviç ve Paul McCartney burada sahne almıştır.
6. Kremlin’deki Çar Topu, topçuluk ve dökme sanatına ait eski bir Rus eseridir. Bu, dünyadaki en büyük çaplı toptur. Tophane Avlusu’nun ustası Andrey Çohov, 1586’da topu bronzla şekillendirdi. Topun uzunluğu 5,34 m., çapı 890mm., namlu kalınlığı 15 cm., ağırlığı 40 tondur. Top, XVI.-XVII. yy.larda Kremlin’i korumak amacıyla Kitay Gorod’daki Spaski kapısının önüne koyuldu ve Moskova Nehri üzerinden taşındı fakat Çar Topu hiç kullanılmadı. Topun yanında duran dökme demirden çekirdeği ve dekoratif top arabası 1835’de yapıldı.
7. Kremlin’de, bir zamanlar Rusya’nın en yüksek binası olan 81 m.lik Büyük İvan Çan Kulesi’nin yanında dünyanın en büyük çanı (Çar Çanı) bulunmaktadır. Ağırlığı 202 ton, uzunluğu ise 6,14 m.dir. Çan da hiç çalınmamıştır, demiri döküldükten hemen sonra çıkan yangında (1737 yılında), büyük bir parçası kopmuştur. (Parça şimdi Çan’ın yanında durmaktadır.)
8. Moskova’nın simgesi olan Aziz Vasili (Blajenni) Katedrali, Kızıl Meydan’da bulunmaktadır. Mimar Barma ve Postnikov tarafından 1555–1561 yıllarında Kazan Hanlığı üzerine kazanılan zaferin şerefine inşa edilmiştir. Birbirinden bağımsız duran kilise kuleleri, Kazan seferinin en önemli olaylarını sembolize etmektedir. Katedralin zarif görünüşü, XVII. yy.ın ikinci yarısında biraz değiştirildikten, yani bazı yerleri yeniden inşa edilip resimlerle süslendikten sonra son şeklini almıştır. Bir efsaneye göre, Çar’ın emri üzerine mimar Barma ve Postnikov’un gözlerine bir daha buna benzer bir harika yapamasınlar diye mil çekilmiştir. 1936’da Stalin’in silah arkadaşı Lazar Kaganoviç, Pokrov Katedrali’nin yıkılmasını önermiştir. Anlatılanlara göre, Lazar Kaganoviç, Kızıl Meydan ve yanında sökülüp takılabilir Pokrov Katedrali olan bir maket hazırlayıp Stalin’e getirir. Katedralin, gösterilerin yapılmasına nasıl engel olduğunu ve otomobil trafiğini çok sıkıştırdığını gösterip: “Ama eğer onu kaldırsak” diyerek Katedrali Meydan’dan söküp atar. Stalin bakar, biraz düşünür ve şöyle der:”Lazar, onu yerine koy!”
9. Lenin’in Mozolesi, Kızıl Meydan’daki anıt mezardır. Vladimir Lenin’in naaşı, Traurni Salonu’nda kristal bir tabutun içinde durmaktadır. Anıt mezar, ilk önce ahşaptan yapılmıştı. Şimdi gördüğümüz Mozole, 1930’da mimar Aleksandr Şçusev’in projesine göre konstrüktivizm tarzında labrador ve granitten yapılmıştır. Mozole’nin girişinin üstünde, 70 yıldır Devlet Başkanları’nın resmi geçit ve merasim törenlerinde çıktıkları kürsü bulunmaktadır.
10. Bolşoy Tiyatrosu, Milan’daki “La Skala” ve Paris’teki “Grand Opera” gibi dünyanın en meşhur tiyatrolarından biridir. Projesini Mimar Bove’nın çizdiği bina, 1825 yılında yapılmıştır. Alınlıktaki heykel (“Apollon Güneş Arabasında” Heykeli), heykeltıraş Pyotr Klodt tarafından yapılmıştır. Ses sanatçıları Fyodor Şalyapin, Sergey Lemeşev, Galina Vişnevskaya, İrina Arhipova; bale artistleri Galina Ulanova, Maya Plisetskaya, Mihail Barışnikov, Vladimir Vasilyev ve Maris Liepa bu tiyatroda sahne almıştır. Bolşoy Tiyatrosu’nun yut dışı turneleri, daima kapalı gişe oynar.
11. Benzeri olmayan bir geçmişe sahip Kurtarıcı İsa Kilisesi, muazzam bir mimari eserdir. Mimar Konstantin Ton’un projelendirdiği eser, 1883 yılında Rus-Bizans tarzında yapılmıştı. Halka bağışlanan Kilise’nin iç mekânlarını ünlü Rus ressam ve heykeltıraşlar yapmıştı. 1931’de Stalin’in özel emri üzerine, Kilise tahrip edildi. Onun bulunduğu yere muazzam bir Sovyet Sarayı inşa edilecekti ama sarayın yapımı için açılan çukura 1958’de üstü açık havuz “Moskova” inşa edildi. 1994 yılında Kilise’nin tekrar yapılmasına karar verildi. Bina, eski fotoğraflara, resimlere ve krokilere göre modern teknolojiler kullanılarak yeniden kuruldu. XIX. yy.da inşasının 45 yıl sürdüğü Kilise, XX. yy.ın sonunda sadece altı ayda yeniden inşa edildi. 19 Ağustos 2000 tarihinde Kilise ışıklandırıldı.
12. Novodeviçi Manastırı, Prens Vasili tarafından 1524’de Smolensk’in ele geçirilmesi anısına kurulmuştur. XVI.-XVII. yy.da Çar ailesinden ve asil Boyar soyundan gelme kadınlar burada manastıra kapanmıştır. Manastır’ın en büyük katedrali olan Smolenski Katedrali, 1524–1525 yılları arasında Kremlin’deki Uslenski Katedrali örnek alınarak yapılmıştır. Manastır’ın bir bölümü olan Novodeviçi Anıt Mezarlığı’nda ünlü Rus vatandaşları sonsuz yolculuklarına uğurlanmıştır.
13. Tretyakov Galerisi, IX.-X. yy.a ait Rus güzel sanatlarının sergilendiği milli bir müzedir. Müzeye, kurucusu olan bilim ve sanat koruyucusu, ünlü tüccar Pavel Tretyakov’un soyadı verilmiştir. Tretyakov, 1892 yılında koleksiyonlarını Moskova’ya armağan olarak bu müzeye vermiştir. O dönemlerde koleksiyon, resim sanatında demokratikliği savunan “gezgin” ressamların tablolarından oluşuyordu. Müzede, Andrey Rublev’in “İkona”sı, “İsa’nın İnsanlara Görünüşü” adlı muazzam yapıt, İlya Repin’in “Korkunç İvan ve Oğlu İvan” adlı tablosu, Surikov’un eserleri, Maleviç, Podçenko, Larionov, Gonçarov vb. sanatçıların avangart tabloları yer almaktadır.
14. Moskova’nın yüksek binaları yani 26–32 katlı 7 bina, aynı mimari tarzda inşa edilen tek tip şehir modeli düşüncesiyle yola çıkılarak geçen yüzyılın 40’lı yıllarının sonu ile 50’li yıllarının başı arasında kurulmuştur. Bu binalar; Moskova Üniversitesi, Dışişleri Bakanlığı, “Leningrad” ve ”Ukrayna” otelleri, Kızıl Kapı Meydanı’ndaki devlet yönetimine ait binalar ve Kotelniçeski Rıhtımı ile Sadov Kudrinski Meydanı’ndaki apartmanlardır. Lenin Dağları üzerine kurulmuş olan 238 m. yüksekliğindeki Moskova Devlet Üniversitesi, bu binaların içinde en çok bilinendir.
15. “İşçi adam ve Köylü Kadın”, 1937’de Vera Muhina tarafından Paris’teki Uluslararası Sergi’de Sovyet pavyonu için kurulan heykel grubudur. Rusya Sergi Merkezi’nin kuzey girişinin önünde kurulmuştur. Paslanmaz çelikten yapılmıştır. 25 m. yüksekliğindedir. Sosyalist realizmin gerçek eseri olan bu heykelde, köylü sınıfla işçi sınıfın birliği bir imaj şeklinde tasvir edilmiştir. İşçi adam ve köylü kadın ellerinde tuttukları Sovyet Devlet’in sembolü olan orak ve çekici iyice yukarı kaldırmışlar. M.Ö. V. yy.a ait bir heykel grubu, bu abidenin bir örneğidir. “Harmodius ve Aristogiton”. Heykel şimdi restore edilmektedir.
16. Ostankino Televizyon Kulesi (Yüksekliği: 539 m., Toronto’daki Televizyon Kulesi’nin yüksekliği: 555m.), yüksekliği bakımından dünyadaki ikici binadır. 1967’de Moskova’da yapılmıştır. Proje mühendisi Nikolay Nikitin’dir. Teknik hizmetler veren Kule’de ayrıca bir teftiş alanı ve Kule’nin ekseni etrafında yavaş yavaş dönen bir halka görünümündeki “Yedinci Gök” adlı restoran vardır. Böylece restorana gelen müşteriler yemeklerini yerken bir taraftan da Moskova’nın kuzeyini seyredebilirler. 2000 yılında Kule’de yangın çıkmıştır. Tamir ve rekonstrüksiyon çalışmalarının ardından Kule’nin 562 m. ye varacağı ve böylece dünyanın en yüksek kulesi olacağı tahmin edilmektedir.
17. Moskova Metrosu, haklı olarak bir mimari eser sayılmaktadır. Metroyu Moskova’nın en iyi mimarları şekillendirmiştir. “Kızıl Kapı”, “Sokolniki” ve “Mayakovskaya” istasyonları, Brüksel ve Paris’te yapılan uluslararası sergilerde Grand Prix’ye (Büyük Ödül) layık görülmüştür. İlk istasyonların yapımına, devrim öncesi Rusyası’ndaki Çar Sarayları’nın inşasında harcanan miktardan daha fazla mermer harcanmıştır. Büyük Vatan Savaşı zamanında metro, sığınak olarak kullanılmıştır. Bugün Moskova Metrosu’ndaki 11 hat üzerinde 160’dan fazla istasyon vardır. Halk kullanımına açık hatlardan başka, güya hükümet binalarını şehrin kenarında bulunan mistik bir yeraltı şehriyle birleştiren esrarengiz bir metro (II. Metro) daha varmış.
18. “Lujniki”, Moskova’nın en büyük yapısıdır. Geçen asrın 50’li yıllarının ortasında kurulan bu muazzam spor kompleksi, 1980 yılında Olimpiyat Oyunları’nın yapıldığı merkez olmuştur. Olimpiyat tılsımı olan 8 m. boyundaki Mişa adlı ayı yavrusu, buradan göklere uçurulmuştur. 180 hektarlık bir arazi üzerine kurulmuş olan “Lujniki”’de 140 spor tesisi vardır: Spor sarayı, Büyük ve Küçük Saha, 11 Futbol Sahası, 26 Spor Salonu, 3 Artistik Patinaj Pisti ve daha birçok üstü açık spor alanı.
19. Abrat, Moskova’daki en eski sokaklardan birisidir. XIV.- XV. yy.larda ortaya çıkmıştır. Adı, “şehir civarı”, “varoş” anlamına gelen Arapça “Rabad”dan gelir. Abrat kelimesinin daha geniş bir anlamı daha vardır. Moskovalıların çoğu için bu sokak, “Moskova Ruhu”nu muhafaza eden bitişikteki ara sokaklar ve avlular anlamına gelir. Değişik dönemlerde Arbat’ta ünlü Rus yazarlar, ressamlar ve sanatçılar yaşamıştır. 53 No.lu apartmanda bulunan müze, aslında bir zamanlar “Puşkin’in Arbat’taki Dairesi” idi. Burada yazar, genç karısıyla üç mutlu ay geçirmiştir. Geçen yüzyılın 80’li yıllarının ortasında Arbat, taş kaldırımları, çimenleri ve süs lambalarıyla sadece yayalara ait bir yol olarak kullanılmıştır. Artık Abrat, turistler arasında Kızıl Meydan kadar popüler bir yer haline gelmiştir. Burada hediyelik eşyalar, Rus el sanatını yansıtan mamuller satılmakta, sokak müzisyenleri müzik yapmakta, ressamlar portreler çizmektedirler.
20. Kuskovo, müze haline dönüşmüş Kont Şeremetevler’in çiftliğidir. Çiftlikteki saray ve bahçeler, toprak kölesi mimarlar Argunov, Mironov ve Dikuşin tarafından Mimar Blank’ın da katılımıyla XVIII. yy.ın 40-70’li yılarında yapılmıştır. Yapılar arasıda Saray, “Grotto” pavyonu, “İtalya” ve ”Hollanda” villaları, “Oranjereya” ve ”Ermitaj” günümüze kadar muhafaza edilmiştir.
21. Kolomenskoye, Moskova Nehri’nin yüksek bir kıyısı üzerine kurulmuş, XVI.-XVII. yy.lara ait Büyük Preslik ve Çarlık çiftliğidir. Kolomenskoye’nin görülmeye değer en güzel yeri, taştan yapılmış ilk kiliselerden biri olan çadır çatılı Miraç Kilisesi’dir (1532). Kolomenskoye’de ayrıca İsa’nın Göğe Yükselişi Kilisesi (XVI. yy.), Aziz George Çan Kulesi (XV. yy.), Kazan kilisesi (XVII. yy.) vb. vardır. Kolomenskoye, içerisinde Diyakov şehir harabeleri ve Rus ahşap mimari eserlerinin de bulunduğu bir açık hava müzesi olarak varlığını sürdürmektedir.
St. Petersburg ve Civarı
Rusya’nın ikinci büyük ve önemli şehri St. Petersburg, XVIII.-XX.yy.ların başında başkentti. Ünlü Rus Çarı I. Petro (Büyük Petro) tarafından kuruldu ve İmparator’un bile önünde eğildiği Aziz Peter’in (Cennete açılan kapının anahtarını koruyan havari) anısına St. Petersburg adı verildi. Dünyanın bu en büyük kentine, Kuzey Venedik, Kuzey Palmira, Beyaz Gecelerin Şehri, Petropol, Petrograd da denir. 1924’den 1991’e kadar “Leningrad” adıyla Komünist Lider Lenin’in ismini taşıdı. Rusların büyük bir çoğunluğu şehre yalnızca Piter derler.
Rus şehirleri içinde en Avrupai olan St. Petersburg, 2003’de 300 yaşını doldurdu. Ünlü Rus Çarı I. Petro (Büyük Petro) tarafından kuruldu ve İmparator’un bile önünde eğildiği Aziz Peter’in (Cennete açılan kapının anahtarını saklayan havari)anısına St. Petersburg adı verildi.
Çar Petro, Rus tarihinin kilit isimlerinden biridir. O gerçek bir reformcu, büyük bir irade ve enerjiye sahip akıllı, gerektiğinde sert ve katı yürekli olan bir şahsiyettir. O, gerek bir gemide olan her şeyi kullanabiliyordu, demircilikten anlıyordu, tersaneler inşa ediyordu, devleti yönetiyordu… Ataerkil Moskova Rusyası’nı Rus Avrupası haline getirmeyi başardı.
Kendi getirdiği yenilikleri sert ve kati bir şekilde uyguladı. Boyarları cezayla korkutarak sakallarını kesmeye ve Avrupai kıyafetler giymeye zorladı, her yerde yeni yıl ağaçlarının süslenmesini emretti, kahve kullanımını devletin ihtiyaçları derecesine çıkarttı.
I. Petro, St. Petersburg’un armasında görülen çaprazlama duran iki çapa için “Onlar cennetin anahtarları” demiştir. İlk zamanlarda yeni şehrini böyle adlandırmak istiyordu.
St. Petersburg yapılanmaya Aziz Petro ve Pavel Kalesi ile başladı. 16 Mayıs 1703’de kalenin temeli atıldı ve bu tarih şehrin kuruluş günü ilan edildi. I. Petro kale için çok uygun bir yer seçmişti. Kale, Neva Nehri’nin kolları arasında kalan küçük bir adanın (750x360 m²) üstüne kuruluyordu. Adanın adı, Fin dilinde “Tavşan Adası”, İsveç dilinde ise “Neşeli Topraklar” anlamına geliyordu. Bundan böyle Baltık Denizi’nden Rus topraklarının içlerine giden yol ve şehir, kale tabyalarıyla iyice korunmuş olacaktı. 1736 yılından günümüze kadar gelen bir gelenek vardır: Öğlen vakti saat tam 12.00’de Petro ve Pavel Kalesi’nden top atılır. Petersburglular da bu sesi duyduklarında saatlerine bakar, ileri ya da geri ise on ikiye ayarlarlar. Kısa bir süre içinde şehir, Rusya’nın başkenti ilan edildi. İsveçlilerle savaşarak kuzeydeki toprakları geri alıp Neva Nehri ve Baltık Denizi kıyılarına çıkan I. Petro, Rus Şair Aleksandr Puşkin’in deyimiyle “Avrupa’ya bir pencere açıp” bu yeni şehrin Amsterdam modeline göre inşa edilmesine karar verdi. Eskiden Amiral Gemisi Tersanesi’nin bulunduğu Neva Nehri’ndeki adalardan biri hala Yeni Hollanda adıyla anılmaktadır. Rusya’nın her köşesinden toplanan binlerce köylü ve zanaatçı, Neva Nehri’nin ağzındaki çamurlu ve bataklıklarla dolu topraklara getirildi. Şehrin ve kalenin inşasında sadece 10 yıl içinde 100 bin işçi hayatını kaybetti. Onlarca kanal açıldı, köprüler, bentler yapıldı. İtalya, Fransa, Hollanda, Almanya gibi çeşitli Avrupa ülkelerinden en iyi mimarlar, heykeltıraşlar, mühendisler, ressamlar çağırıldı. Böylece, kuzeydeki Rus başkenti emsalsiz Petersburg tarzıyla kendine has bir görünüm kazanmış oldu.
St. Petersburg, dünyanın en güzel şehirlerden biridir. 1918’den sonra Moskova’nın başkent ilan edilmesiyle Piter, ikinci başkent statüsünde kaldı. St. Petersburg’un nüfusu 5 milyonun üstündedir. Gerçek bir müze şehrinde yaşayan Petersburglular haklı olarak “Rusya’nın en kültürlü insanları” sayılmaktadır.
Venedik gibi St. Petersburg da irili ufaklı adalar üstüne kurulmuştur. Bu adaların sayısı, şehir hayatına engel teşkil eden Neva Nehri kollarını toprakla dolduran şehir mimarlarının müdahalesi yüzünden giderek azalmıştır. (XIX. yy.da sayıları 150’yi bulan adalar, yüz yıl önce 101’e, günümüzde de 42’ye düşmüştür).
Şehir sınırları içinde 93 nehir, bu nehirlerin kolları, kanallar, dereler, 100’ün üstünde göl ve gölet vardır. Şehrin sularla iç içe olma durumu, St. Petersburg için daima bir endişe kaynağı olmuştur. Finlandiya Körfezi’nden gelen şiddetli rüzgârlar, Neva sularını karaya doğru çevirerek etrafta bulunan semtleri su altında bırakmaktadır. Kısmen daha küçük boyutlarda olan taşmaları saymazsak tehlike arz eden su baskınlarının sayısı 65’i bulmuştur. Çok sayıda insanın telef olduğu en feci su baskınları 1777, 1824 ve 1924 yıllarında meydana gelmiştir. 1955 yılında Neva suları yine şehri basmıştır ama şans eseri kimsenin canına bir zarar gelmemiştir. İşte tam bu sırada güçlü bir hidro dizayn mühendislik projesi ortaya çıkmıştır. Bu projeye göre, St. Petersburg’u sulardan koruyacak devasa su bentleri inşa edilecekti. Şimdilik projenin sadece bir kısmı gerçekleştirilebildi ama bu kadarı bile su baskınlarının gücünü azaltmaya yetmiştir.
St. Petersburg’un simgesi nedir? Bu konuda farklı düşünceler vardır. Şehrin kurucusu I. Petro’nun Senato Meydanı’ndaki anıtı Bakır Atlı, 1812–1814 yılları arasında vuku bulan savaş sonucunda Napolyon Bonapart’a karşı kazanılan zafer şerefine dikilen Saray Meydanı’ndaki Aleksandr Sütunu, önünde altından yapılmış bir gemi maketi duran Donanma Binası’nın kulesinin “külahı”, Vasilyevski Adası’nın “Strelka sı” (yöre halkı tarafından “Strelka” olarak adlandırılan yer, adanın doğusundaki en uç noktadır) yanındaki dikili taşlar, Petro ve Pavel Kalesi’nin ince külahı ve meşhur “Marinski” balesi, vb tarihi önem taşıyan eserlerin her biri şehrin simgesi sayılır.
Neva Köprüsü’nün kanatlarının ayrılmış hali ile beyaz geceler, şehrin kartviziti sayılır. Mayıs sonu ile Haziran başı arasında yolu St. Petersburg’a düşen herkes, bu gece şehrinin güneş ufukların ardına çekilirken sunduğu muazzam manzarayı hayranlıkla seyreder, taşlı rıhtım yollarında dolaşır.
Şehirde 342 tane köprü vardır, bunlardan 21’inin kanadı geceleri ayrılmaktadır. En uzun köprü, 905,7 m uzunluğundaki Aleksandr Nevski Köprüsü’dir, en genişi ise Moyka Nehri üzerinden geçen Sini Köprüsü’dür (97,3 m.). Neva üzerindeki en güzel köprülerden biri, 1903 yılında kullanıma açılan Troitski Köprüsü’dür. Bu köprü, Paris’teki meşhur Eyfel Kulesi proje müellifi olan Fransız Mühendis Eiffel’in projesine göre yapılmıştır. Altın kanatlı grifon figürleriyle süslenmiş Bankovski Köprüsü’nün zarif zincirlerine, Aniçkov Köprüsü üzerindeki Heykeltıraş Peter Klodt’un atlı heykellerine hayran olmamak elde değildir…
İkinci Dünya Savaşı zamanında kuşatma altında kalan Leningrad, tarihinin en zor 900 gününü geçirmiştir. 1941–1942 yıllarının korkunç derecede soğuk olan ve açlık içinde geçen kışları ve bombardımanlar şehirde yaşayan 640 bin kişinin hayatına mal olmuştur. Bütün bunların anısına Piskarev ve Serafimov Mezarlıkları’nda dokunaklı anıtlar dikilmiştir.
Kuşatma altında kalan Leningradlılar, o dönemleri şöyle anlatırlar: “Bakır Atlı’yı düşman kurşunlarından koruyan kumla dolu çuvalları alırken birisi, I. Petro’nun göğsüne tebeşirle bir madalya çizdi. ‘Leningrad savunması için.’”
Şehrin en önemli anayolu 4,5 km. uzunluğundaki Neva Caddesi’dir. Petersburg sakinlerinin çoğu için bu caddede gezmek, insanın hayatına hayat katan bir gelenektir. Burada dolaşan insanlar sürekli zarif, modern ve şıktır.
Ermitaj dünyanın en büyük müzeleri arasındadır. Şehrin diğer güzellikleri arasında Rus Müzesi, devasa bir yapı olan İsak Katedrali (101,5 m. yüksekliğinde), ince işlemeli parmaklıklarıyla Yazlık Bahçe, Rus hükümdarların defnedildiği Petro ve Pavel Kalesi bulunmaktadır.
Şehirde ilginç müzeler de bulunmaktadır. Kunstkammer’de (Almanca’dan çevrildiğinde “nadir bulunan şeyler odası” anlamına gelmektedir) Petro yıllarından kalan ispirto içinde saklanan sakat bir bebek vardır. Çar şöyle demiş: “İnsanlar bunlara bakıp öğrensinler istiyorum.” İlk yıllarda müzeyi ziyarete gelen kişilerden ücret talep edilmiyordu hatta tam tersine hazineden bilhassa ziyaretçiler için ayrılan para veriliyordu.
Kışlık Saray’ın karşısındaki limanda geçen yüzyıldan kalma gerçek bir kruvazör durmaktadır. 1917 yılının Kasım ayında “Aurora” adlı yeni bir silahtan atılan kuru sıkı mermi, Lenin önderliğindeki komünistlerin iktidara gelişinin habercisiydi. Antarktika ve Arktika Müzeleri’nin yanında yer alan Tahıl Müzesi’nde 14 bini aşkın numune vardır.
Rus edebiyatıyla ilgilenenler, St. Petersburg’un Puşkin’in ve Dostoyevski’nin memleketi olduğunu muhakkak bilirler. Nobel edebiyat ödülü alan Joseph Brodski şiir yolundaki ilk adımlarını burada atmaya başlamıştır. Bestekâr Rahmaninov, Prokofyev ve Şostakoviç de Petersburgludur.
Paris ve Berlin’in banliyölerini aratmayan St. Petersburg banliyösü muhteşemdir ve aynı zamanda romantiktir. Her yıl Mayıs ayının sonunda yapılan Peterhof Fıskiyeleri Şenlikleri’ne katılmaya çalışın, iki yanı ağaçlarla kaplı Gatçina, Pavlovsk, Oranienbaum patikalarında gezin. Çarlık Köyü’ndeki gösterişli Yekaterinburg Sarayı’nın salonlarından birinde savaş yıllarında faşistler tarafından çalınan eşsiz Kehribar Odası’nın hüzünlü hikâyesini dinleyeceksiniz ve odanın ne kadar titiz bir şekilde yeniden kurulduğunu göreceksiniz.
St. Petersburg’un Moskova’dan farkı, sakin ve telaşsız bir şehir olmasıdır. Maalesef, burada güneşli günlerin sayısı kapalı ve yağmurlu günlere nazaran oldukça azdır ama buna rağmen şehirlerini taparcasına seven Petersburglular, bu havayı büyüleyici bulurlar. Onları anlamamak mümkün değil çünkü St. Petersburg’da âşık olmamak çok zor.
1. Petro ve Pavel Kalesi, St. Petersburg’un simgesi olmakla birlikte şehrin ilk yapısı olma özelliğini de taşımaktadır. Kalenin temel atma günü olan 16 Mayıs 1703 yılı, St. Petersburg’un doğum günü sayılmaktadır. Kaleye ait ilk duvarlar ve tabyalar ağaç ve topraktan yapılmış, 1706 yılında kerpiçle inşasına başlanmış, (Mimar Domenico Trezzini) 1740 yılına doğru da tamamlanmıştır. İç avlunun ortasında, altın kule külahının üstünde uçan bir melek figürü bulunan çok katlı Çan Kulesi’yle Petro ve Pavel Katedrali yükselir. Toplam yüksekliği 122.5 m. olan Çan Kulesi, şehrin en yüksek mimari yapısıdır. Zafer kapısı görünümündeki oymalı altın kaplama ikonostas, 1722–1726 yıllarında Moskova baroku üslubunda yapılmış olup muhteşem bir güzelliğe sahiptir. I. Petro’dan itibaren Romanov soyundan gelen Rus Çarları’nın neredeyse tamamı bu katedralde gömülüdür. Kale topraklarında ayrıca St. Petersburg tarihini anlatan bir müze yapılmıştır.
2. Vasilyevski Adası’nın Strelka’sı, adanın Büyük ve Küçük Neva’yı ayıran doğudaki en uç noktasıdır. Uzun bir zaman ana ticaret limanı olarak kullanılmıştır. Rostral Sütunları ve granit taş döşeli rıhtımı içine alan mimari ahengi Mimar Toma de Tomon sağlamıştır. Eski Yunan ve Roma tapınaklarını andıran dekoru ve kompozisyonuyla Birja, Vasilyevski Adası’nın Strelkası’nın başlıca noktasıdır. Bina, Rus Donanması ve ticaretinin gelişimini canlı bir şekilde tasvir eden heykel gruplarıyla süslenmiştir. 1940 yılından beri burada Merkez Askeri Deniz Müzesi vardır.
3. Bakır Atlı, St Petersburg’un kurucusu I. Petro’nun atlı heykelidir. Heykeltıraşı Eten Moris Falcone’dir. I. Petro’nun tahta çıkışının yüzüncü yılı şerefine 7 Ağustos 1782 yılında açılmıştır. Kayanın tepesine tırmanmak üzere şahlanmış bu bakır at heykeli, dünyadaki atlı heykellerin en güzellerinden biridir. 1833 yılında Rus şair Aleksandr Puşkin “Medniy Vsadnik” (Bakır Atlı) adlı bir poem yazmıştır. Bu poemde heykel “canlanır” ve kahramanın “peşine takılır”. O zamandan beri Petro anıtına “Bakır Atlı” adı verilmiştir. Bu anıt da tıpkı Ermitaj, İsak Katedrali ya da Donanma Binası’nın külahı gibi St. Petersburg’un bir simgesidir.
4. Mitinglerin ve merasim törenlerinin yapıldığı Saray Meydanı, St. Petersburg’un merkezi meydanıdır. Meydan’ın mimari ahengi, Genel Kurmay Binası, Gvardeyski Binası, Kışlık Saray ve Aleksandr Sütunu’yla uyum içindedir. Mimari yapıların birbirine oranı, tarzların çeşitliliğindeki ritim birliği, Saray Meydanı’nı dünyanın en güzel meydanlarından biri yapmaktadır.
5. Saray Meydanı’nda bulunan Aleksandr Sütunu, 1812 yılındaki Vatan Savaşı’nda kazanılan zaferin anısına dikilen bir anıttır. 1830–1834 yılarında Mimar Ogust Monferran’ın projesine göre koyu kırmızı granitten yapılmıştır. İmparator I. Aleksandr’ın anısına anıta bu ad verilmiştir. İyiliğin kötülüğü yendiğini sembolize eden bronz melek figürü, sütunu tamamlar. Bu 47,5 m. yüksekliğindeki sütun, dünyanın en uzun zafer sütunudur.
6. Kışlık saray, Rus İmparatorları’nın en başta gelen konağıdır. Devasa bina, 1754–1762 yıllarında Mimar Françesko Bartolomeo Rastrelli’nin projesine göre barok üslubunda yapılmıştır. Saray kornişinin uzunluğu 2 km. civarındadır; içinde 1000’den fazla salon, 2000 kadar pencere ve bir o kadar da kapı bulunmaktadır. Sarayın kabartmalar, yaldızlar, oymalarla süslenmiş zengin iç mekânı, pek çok kez yeniden inşa edilmiştir özellikle de 1837 yılında çıkan yangından sonra. Devrimci askerlerin ve tayfaların vandalizmi yüzünden bina içindeki mobilyalar ve süslemeler büyük zarar görmüştür. Kışlık Saray, 1922 yılında Ermitaj Müzesi’ne devredilmiştir.
7. Ermitaj, dünyanın en büyük müzelerinden biridir. Koleksiyonların büyük bir bölümü Petersburg’daki Kışlık Saray’da bulunmaktadır. Ermitaj’da, farklı çağların ve bu çağlarda yaşayan halkların sanat ve kültürünü tasvir eden 3 milyonun üstünde eser vardır. Müzenin yaklaşık 300 salonunda bulunan bölümler şunlardır: ilkel kültür, antik çağ sanatı ve kültürü, Doğu, mücevher galerisi, vb. Müzenin sanatsal zenginlikleri arasında 600 bin civarında parçadan oluşan Batı Avrupa sanatı koleksiyonu, dünyanın en iyi koleksiyonlarından biri olarak diğerlerinden ayrı bir yer tutar. 120 salonda Raffaello, Leonardo da Vinci, Michelangelo, El Greco, Velazquez, Matisse, Roden, Van Gogh, Picasso vb. ünlü sanat ustalarının eserleri sergilenmektedir.
8. İsak Katedrali, Avrupa’daki katedrallerin en iyilerindendir. 1818–1858 yılları arasında Mimar Ogust Monferran’ın projesine göre neo klasik tarzında yapılmıştır. Bu devasa yapıyı, sadece Roma’daki Aziz Petro ve Londra’daki Aziz Pavel Katedralleri boyut olarak geçmektedir. Ağır güzelliği, ihtişamı ve debdebesiyle bu katedral, ziyaretçilerin aklını hayalini durdurur. Süslemelerde bakır taşı, lacivert taşı, muhtelif renklerde mermer ve 400 kg. altın kullanılmıştır.
9. Neva Caddesi, St. Petersburg’un en önemli sokağıdır. En büyük müzeler, tiyatrolar, kütüphaneler, mağazalar ve restoranlar Neva caddesi’nde ve bu caddenin yakınlarında bulunmaktadır. Pek çok yerli ve yabancı tarihçi, gezgin, yazar ve şair bu sokağı anlatan eserler vermiştir. Etrafı “Atı ehlileştirme” heykelleriyle dolu olan fıskiyenin üzerinden geçen ünlü Aniçkov Köprüsü’nün bulunduğu bölüm, Neva Caddesi’nde bulunmaktadır ve Petersburg’un görülmesi gereken en önemli yerlerinden biridir.
10. Donanama Binası, Rusya’nın Baltık Denizi’ndeki ilk tersanesidir. 1704 yılında kurulmuştur. XIX. yy.ın ilk çeyreğinde Mimar Andrey Zaharov’un projesine göre, ampir üslubunda yeniden inşa edilmiştir. Yolların binadan yayılan üç ışın şeklinde uzandığı bu yapı, Neva Nehri’nin sol kıyısındaki şehrin mimari planlama merkezi olmuştur. Cepheler, Rus Donanması’nın şanını konu alan çok sayıdaki heykelle süslenmiştir. St. Petersburg’un simgelerinden biri olan küçük gemi şeklindeki rüzgârgülü, Donanma Binası’nın altın kule külahını tamamlamaktadır.
11. Kazan Katedrali’nin mimari yapısı, klasisizm özelliklerini taşır. 1801–1811 yılları arasında Mimar Voronihin’in projesine göre yapılmıştır. Neva caddesi’ne bakan kuzey cephesinin yanında yarım daire şeklinde sütunlar sıralanır (Roma’daki Aziz Petro Katedrali’ndeki sütunları andırırlar). 1813’de katedrale bir dönem Türkiye’de büyükelçilik yapan ve daha sonra Napoleona karşı ordu başına geşerek savaşı kazanan Feldmareşal Mihail Kutuzov defnedilmiştir. Sovyet Başkomutan Georgi Jukov’un şanı, Mihail Kutuzov’a benzetilirdi. Yeraltı mezarlığının etrafında, ganimet olarak alınan onlarca bayrak ve kalenin anahtarları vardır. Büyük Vatan Savaşı zamanında Sovyet askerleri, Kutuzov’un kabrinin yanında vatana ve Leningrad’a bağlı kalacaklarına dair ant içmiştirler.
12. Yazlık Saray, St. Petersburg’un en eski bahçesi olmakla beraber XVIII. yy.ın ilk 30–35 yılından kalma bahçe ve park sanatı eseridir. Burada I. Petro’nun Yazlık Saray’ı bulunuyordu. (Günümüzde tarih müzesi oldu.) Yazlık Saray, bir zamanlar saray içi şenlikleri ve yabancı Büyükelçilerin kabul edildiği bir yer olarak kullanıldı, sonraları ise aristokratların gezdiği bir haline geldi. Mermer heykeller ve dekoratif pavyonlarla süslenmiştir. Yazlık Saray’da Ezop ve La Fontaine geleneğini sürdüren ünlü masal yazarı İvan Krılov ‘un heykeli bulunmaktadır.
13. St. Petersburg’un Yeni Hollandası, döşenen iki kanal sayesinde oluşturulan adanın tarihi adıdır. XVIII. yy.ın başlarında, “Hollanda” üslubunda yapılmış ahşap yapılara “Hollanda” denirdi. Bu yapıların adaya götürülmesinden sonra adaya “Yeni Hollanda” denilmeye başladı. XVIII. yy.ın ikinci yarısında burada Mimar Çevakinski ve Valen Delammott’un projesine göre neo klasik tarzda taştan büyük bir ambar kuruldu. Yapıların bulunduğu alana giden kanalın üstündeki kemerli giriş, Yeni Hollanda’nın görülmeye değer yerlerindendir. Adada ayrıca bir kültür ve eğlence tesisi kurulması planlanmaktadır.
14. Marinski Opera ve Bale Tiyatrosu, Rusya’nın en eski müzikal tiyatrolarından biridir. Kökleri, 1783’te perdelerini açan Bolşoy Tiyatrosu’na dayanmaktadır. 1860’dan itibaren İmparatoriçe Mariya Aleksandrovna’nın adı verilerek “Marinski” olarak anılmaya başlanmıştır. 1935–1992 yıllarında Sovyet önderlerinden Sergey Kirov’un adını taşımıştır. “Marinski” sahnelerinde daha sonraları dünya klasiği olan temsillerin prömiyerleri yapılmıştır. (Çaykovski baleleri ve Musorgski operaları).
15. Rus Müzesi, Rus plastik sanatlarından oluşan en büyük derlemelerin sergilendiği müzedir. 1898 yılında Petersburg’da açılmıştır. Rus Müzesi, 4 büyük sarayda kurulmuştur. Derlemelerin büyük kısmı, Mihaylovski Sarayı’nda sergilenmiştir. Rus Müzesi’nde yaklaşık 400 bin parça vardır. X.-XX. yy.lar arasındaki Rus plastik sanatlarına ait bütün tarzlar sergilenmiştir. XX. yy.ın 80’li yıllarının sonlarında çıkan yeni akımlar için ayrı bir bölüm yapılmıştır. Bu bölümde, sanatın geleneksel yapısı dışına çıkan yeni teknoloji ürünleri, video art, fotoğraf, photo-based vb. bulunmaktadır.
16. Aleksandr Nevski Katedrali, St. Petersburg’da bulunan Rahip Manastırı’dır ve en büyük mimari eserlerden biridir. 1240 yılındaki Meydan Savaşı’nın kahramanı olan Prens Aleksandr Nevski’nin anısına I. Petro tarafından kurulmuştur. Kutsal Teslis Katedrali’nde Prens hazretlerinin kutsal kalıntıları gömülüdür. Burada Petersburg ve Ladoga metropoliti Vladimir’in konağı ve bir dini akademi bulunmaktadır. Manastır’ın içindeki kiliselerde, tabutlarda ve mezarlarda aralarında Moskova Üniversitesi’ne adı verilen bilim adamı ve yazar Lomonosov, Başkomutan Suvorov, bestekâr Çaykovski ve yazar Dostoyevski’nin de bulunduğu pek çok önde gelen Rus vatandaşları defnedilmiştir.
17. Neva, St. Petersburg’un en büyük nehridir. Granit taşlarıyla süslü bu şık şehirli güzel dilber, su baskınlarıyla pek çok kere Petersburg sakinleri üzerine korku salmıştır. Bunlardan biri Puşkin’in “Bakır Atlı” adlı eserinde tasvir edilmiştir. Neva üzerine onlarca köprü kurulmuştur ve bunların çoğu mimari eser niteliğindedir. Neva bilhassa beyaz gecelerin yaşandığı günlerde köprüler ayrılırken ve gemi kafileleri sessiz nehirde tur atmaya başlarken muhteşemdir. Ziyaretçilerin çoğu böyle bir manzara karşısında uykularını feda etmektedir.
18. Beyaz geceler, Mayıs sonu ile Haziran başı arasındaki döneme denk gelir. Akşam kızıllığıyla sabah kızıllığı kesişir ve bütün gece aydınlık geçer. Beyaz geceler, Petersburg’a has olan bir özelliktir ve şehrin simgesidir. Bu dönemde fenerler yakılmaz, Petersburg rıhtımında geleneksel halk yürüyüşleri yapılır. Aydınlık gecelerde şehir daha bir güzelleşir. Turistlerin çoğu şehre bu dönemde gelmeye çalışır.
19. Üç savaş geçiren “devrim gemisi” “Aurora”, Petersburg’daki Petrograd Rıhtımı’nın yanındaki ezeli durağına koyulan bir kruvazör müzedir. 25 Ekim 1917’de Kışlık Saray’a hücumunun başladığını işaret eden, “çok önemli” bir silah sesi duyulmuştur. Kışlık saray’a yapılan hücum, silahlı Ekim isyanının en önemli olayıdır. Bu isyanın sonucunda, Rusya’da Komünist Rejim kuran Lenin’in önderliğindeki Bolşeviklere ait Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi iktidara gelmiştir.
20. Peterhof, Petersburg’un en güzel saray ve park topluluklarındandır. 1714 yılından XVIII. yy.ın ikinci yarısına kadar Mimar Leblon, Braunşteyn, Miketti, Heykeltıraş Bartolomeo Rastrelli vb.nin iştirakiyle yapılmıştır. Peterhof’un fıskiyelerinin güzelliği, çeşitliliği ve sayısının Versailles’i büyük ölçüde geride bırakmasına rağmen Peterhof’a genellikle “Rus Versailles’i” derler. Eşsiz mimarisiyle değişik tipte 64 fıskiyeden ve 250 kadar heykelden oluşan Büyük Çağlayan çok güzeldir.
21. Petersburg’un banliyösünde bulunan Çar /Tsarskoye/ Köyü, Rus imparatorlarının XVIII.-XIX. yy.lardaki yazlık tören konağıdır. Saray ve parklarıyla ve bir dahi olan Rus şairi Aleksandr Puşkin’in 1810 yılından itibaren öğrenim gördüğü liseyle tanınır. Çar Köyü’nde Rus barok üslubundaki en güzel eserlerinden bir olan Büyük Yekaterina Sarayı bulunur. Yekaterina Sarayı’nın kehribardan yapılma çalışma odasının başına gelenler çok ilginçtir. Bu odanın duvarlarını, gerçek kehribardan yapılmış resimler süsler. İkinci Dünya Savaşı yıllarında bu gösterişli süslemeler, işgalciler tarafından çıkarılarak kaçırılmış, tek bir iz kalmaksızın yok olmuştur. Baştan aşağı tekrar yapılan Kehribar Oda, artık eski görünümündedir.
22. Pavlovsk, Petersburg’un banliyösünde bulunur. II. Yekaterina’nın özel bir konak inşa etmesi için oğlu İmparator I. Pavel’e hediye ettiği arazidir. Adını da Pavel’den al